Şu an itibarıyla, HDP Eşbaşkanı Demirtaş'ın çağrısıyla Sur'a yürüyüş provokasyonunun herhangi bir vatandaşımızın canına zarar verip vermeyeceği tedirginliği ile yazıya başlıyorum. Çünkü henüz bir saat var verilen süreye… Ne garip değil mi? Terör örgütü ile halk arasında sorun çözücü, bir emniyet sübabı olması gereken siyasi parti, tamamen provokasyon üretme, can yakma derdinde. Tetiği Kandil'den düşen bir serseri kurşun gibi, HDP'li eşbaşkanların ve vekillerin kendi varlıklarını anlamsızlaştıran bir operasyonun garnitürü olmasını izlemek gerçekten hazin. HDP'nin işlevsizleşmesi artık beni üzen bir durum değil maalesef. Beni endişelendiren, HDP'nin Kürtler başta olmak üzere vatandaşlarımıza vereceği zarar. Çünkü veriyorlar. Halbuki, PKK'nın HDP'lileşmesi, silahların da anlamsızlaşması için, Kürtlerin yüzde 90'ları aşan desteğine sahip bir süreç beklentisi içindeydik. Demirtaş'ın 2014 ağustosunda Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde barış/Türkiyelileşme söylemiyle yüzde 9.7 oya ulaşması, bu iklimin bir getirisiydi. Beklenti de HDP'nin anamuhalefet partisi olma yolunda ilerlemesi, muhalefet boşluğunu doldurmasıydı.