AK Parti 2002'de iktidara geldiğinde, iki dönemdir belediyecilikle yerel yönetimlerde uygulanan halka hizmet vizyonunu ulusal düzeye taşıma ve demokratikleşme sürecini başlatma imkanı yakaladı. Bu imkan belediye alanının aksine dardı, çünkü başkanlık sistemine çok benzeyen belediye rejiminin tanıdığı yönetsel imkan ve yetkiler ile yamalı bohçaya benzeyen parlamenter rejimimiz arasında ciddi tazatlıklar vardı.
Bu nedenle AK Parti sessiz devrim denen, yani sabıra ve siyasi hamlelere dayalı evrimci bir reform sürecini takip etti. Bunu yaparken bile çok ciddi engellere takıldı, karakteri ve ittifakları sürekli değişen vesayet darbelerine maruz kaldı. Bu yalnızlık, AK Parti'nin hedefindeki reformlar ile özdeşlik gösteren AB müktesebatı takip edilerek ve sandıkta tezahür eden halk iradesine dayanılarak giderildi. Şartlı demokrat liberal aydınların (Bunlar AB sürecini Batı vesayeti olarak yorumlarlar) ve cemaatin de sürece katılması önemsendi.