Dün, inşallah muhteşem biçimde gerçekleşmiş olacak “15 Temmuz Şehitler ve Demokrasi mitinginden” evvel yazıyorum yazıyı. Malum yazıyı önceden gönderiyoruz.
15 Temmuz öncesinde oluşturmaya çalıştıkları “kutuplaşma” tezleri sonrasında, Yenikapı’da oluşan birlik aslında milletin bir emriydi.
Özellikle son 14 yılda millet iradesi merkezi bir güce kavuştuğu içindir ki, bu emir yerine getirilmiştir. Tereddütler, siyasi hesaplar geri plana itilmek durumunda kalınmıştır.
Bunun bir sebebi de, 15 Temmuz’un vatanı yok etme teşebbüsü olduğunun net olmasıdır. Vatan yoksa hiçbir şey de yoktur. Düşmanın Erdoğan değil, Erdoğan üzerinden milleti, vatanı hedef alan şer ittifakı olduğu tüm kesimlerce görülmüştür. Algı operasyonları hakikat karşısında tuzla buz olmuştur.
Ortak vatan, özgürlük, demokrasi asgari müşterektir. Yüzlerce şehit, binlerce gazi verilerek zuhur eden bu asgari müşterek konusunda siyaset, medya, işdünyası, yargı, akademi ve sivil/askeri bürokrasinin hizalanması, bunu derisi gibi içselleştirmesi gerekli.
Burada oluşabilecek bazı kafa karışıklıklarını gidermek şarttır.
Mesela HDP bu asgari müşterekte neden yok?
Kendisini kendi yok etti de ondan.
HDP, Gezi’den beri Türkiye’ye kurulan (ağızlarından Erdoğan’ı tehdit için düşürmedikleri) “darbe mekaniğinin” mezesi oldu. Hatta kimi zaman Kandil’den daha da marjinalleşti. Meclis tutanaklarını, 15 Temmuz işgalini meşrulaştıracak şekilde iftira metinleriyle bilerek doldurdu. Silah ile siyaset arasında zor da olsa bir kanal açmaya yeltenmedi bile. 15 Temmuz’a giden yolda Kobani provokasyonunu bilerek yaptı. Amaç Türk/Kürt muhabbetini bitirmek, muhafazakar Kürtleri sözde Kürtçülük asabiyesi ile sekülerleştirmek ve şiddete alıştırmaktı.