Milletimizin başı sağolsun.
Atatürk Uluslararası Havalimanı’nda kendisini yeniden vahşice
gösteren DAEŞ terörü sivilleri hedef alan son yılların en ağır
saldırısı.
Kelimeler kifayetsiz; ancak tam bu noktada kelimelere güvenmek
ve konuşmaya devam etmek gerekiyor.
Mümkün olsa da Türkiye’yi birkaç bin kilometre kuzeye veya batıya
hareket ettirebilseydik, yaşadığımız sorunların birçoğu söz konusu
bile olmayacaktı.
Evet, coğrafya kaderdir sözü gerçekten doğru. Bu kaderi olumlu bir
çizgide tutmak da o coğrafyada yaşayan bizlere düşüyor.
Ortadoğu’da taşlar yerinden oynarken, bundan etkilenmemek mümkün
değildi. Türkiye’nin yapabileceği, bu etkiyi azaltmak ve bölgede
istikrar unsuru olmaya devam etmekti. Bunu elinden geldiğince
yapmaya çalıştı, çalışacak.
Rusya’nın da açıklaması o ki, bu alçak saldırı, Türkiye’nin bu
istikrar rolüne karşı yapılmıştır. Özellikle Rusya ile yakınlaşma,
İsrail ile Gazze anlaşmasından hemen sonra.
Türkiye’nin aynı anda hem DAEŞ, hem PKK, hem irili ufaklı sol
örgütler ve paralel yapının hedefinde olmasının böyle bir anlamı
var. Sorunlu coğrafyaya komşu bir demokrasi olmak, diktatörler,
vekalet savaşları ve terörist gruplar arasında oynanan oyun, bu
tarihi kırılmanın bizi sert biçimde etkilemesine yol
açıyor.
Bazılarının dediği gibi, sırtımızı olup bitene çevirip etliye
sütlüye karışmamamız halinde her şeyin güllük gülistanlık olacağına
dair çocukça öneriler geçerli değil.
İki büyük savaş sonrası açık kalan hesapların kapatılmaya çalışıldığı, ilan edilmemiş bir üçüncü savaşın içindeyiz aslında. Biraz objektif olanlar, hemen yanı başımızda oluşan bu cehennemin etkilerinin başarılı şekilde minimize edildiğini görecektir.