15 Temmuz’da bir milletin başına gelebilecek en feci olaylardan birisini yaşadık. Bu felaketin milletimizin fedakarlığı ve dik duran bir liderin cesaretiyle atladıldığını, Türkiye’nin işgalden kıl payı kurtulduğunu sık sık ifade ediyoruz.
İstanbul FETÖ ana davasında, bu yapının ne kadar kötücül olduğunu, ihanet işinde ne kadar ustalaştıklarını kanımız donarak izledik. Göz göre göre bir plan ve söylem dahilinde yalan konuştuklarını, her suça bir kılıf uydurduklarını, mahkeme zabıtlarını da bu darbenin hedefi olan mağdurları, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere suçlamak için kullandıklarını görüyorsunuz.
Bu işi rayından çıkarmak için ustalıkla hazırlanmış bir senaryo sahneliyorlar. CHP de siyasi alanda, “kontrollü darbe” söylemiyle bu resmi tamamlıyor. Amaçları, kamuoyunda FETÖ ve 15 Temmuz’a dönük nefreti bir bumerang gibi ters döndürmek ve mağduru suçlu çıkarmak. Böylelikle, 2019 seçimlerinde muhafazakar seçmen kitlesini Erdoğan ve AK Parti’ye karşı bölmenin hesabını yapıyorlar.
Tabii FETÖ ile mücadelenin zorluklarını biliyorlar. 50 yıldır örgütlenmiş, her kalıba girme, her yalana başvurma konusundan ahlaki hiçbir sınırı olmayan bir yapıyı sistemden söküp atmak kolay değil. Türkiye on binlerce örgüt üyesini devletten temizleme yolunda çok önemli işler yapıyor. Bunun siyasi iradesi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti… Bu iradeyi tökezletmeden bu işten sıyrılamayacaklarını biliyorlar.
2019 seçimleri, onlar için süreçleri tersine çevirmek için son fırsattan başka bir şey değil. Hem işin zorluğu ve dev boyutu, hem de oluşabilecek atalet ve aksaklıkların bir kısmını ya örgütlüyor ya da ters manyel yaparak tepkiyi siyasi iradeye yöneltmeye çalışıyorlar. CHP siyasi alanda iştahla bu işe soyunmuş vaziyette. Bu meselenin bir beka sorunu olduğu gerçeğini görmek istemeyen bir ana muhalefet partisine sahibiz.
Ancak bir yandan da, yeni hükümet sisteminin etkilerini hissetmeye başladık. Farkında olunduğunu umduğum şekilde, sonuçta ikna edilmesi gereken meşruiyet kaynağı millet olmuş durumda. Amacı, kötücüllüğü ne olursa olsun, hatta üst akıl veya değişik örgütlerle dirsek teması ediliyor olsa bile, ikna edilmesi gereken veya algısı etkilenmek istenen birinci aktör milletin kendisi…
Tabii eski sistemde de, mesela bir siyasi dizayn veya darbe yapmak için belirli bir toplumsal meşruiyet üretmek gerekliydi ve bunun için 28 Şubat’ta olduğu gibi algı çalışması yapılırdı. Ancak yeni olan, Türkiye demokrasisinin en büyük başarısı olarak gördüğüm cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile meşruiyet kaynağının tartışılmaz şekilde milletin çoğunluğu olması. 2019’da yüzde 50+1’i ikna etmeyecek hiçbir irade, amaçlarına ulaşmak için gerekli iktidar gücüne ulaşamaz.