Gezi krizinde çok ciddi bir riskle karşı karşıya kalmıştık. 2013 haziranında, Türkiye siyaset zemininin kırılması tehlikesiyle yüz yüze geldi. Beyaz Türklerin sokağa inmesi, CHP’den ümidin kesilmesi ve kendilerine dair siyaset zemininin kırılması anlamına geldi. Denklemin karşı tarafındaki muhafazakârlar da bu davranışı tekrarlasa, bu bir tür Ukrayna, Mısır olmak demekti. Erdoğan, şantaja taviz vermeyeceğini belli etti ama kendi siyasi zeminini de korudu. Tabanında biriken öfkeyi ustalıkla sandığa kanalize etti. Laikçi ayaklanma, öfkenin altı boş ve apolitik olduğu için daha ileri gidemezdi. Tüm çabalara rağmen, bu apolitik momentuma Kürt veya Alevi sorunu bindirilemedi. Tehlike atlatıldı.
AK Parti’nin kendi tabanı açısından güçlü siyaseti bir yanda, diğer yanda ise çözüm süreçleri ile siyasi zemine yerleşmeye çalışan bir PKK/HDP hareketi vardı. MHP tüm sertliğine rağmen siyasi zeminde kalmaya kararlı Devlet Bahçeli liderliğine sahipti. Üstelik AK Parti tabanı ile sosyo/ekonomik olarak özdeş olan MHP seçmeni son 10 yıllık süreçten genel anlamda memnundu. Ancak CHP ve laikçi/ulusal kesimler açısından durum felaket boyutunda antisiyaset/depresyon yönünde ilerliyordu.