Şüphesiz bir paratoner gibi Cumhurbaşkanı’na yönelen nefret, bir mühendislik ürünü ve bir amacı var. Gezi’ye kadar, mülkün (devletin) sahibi olarak hisseden kesimlerdeki öfke yönetilebilir seviyedeydi. Her değişim döneminde reformcu aktör ve statüko arasında bir gerilim oluşur, doğaldır. Ancak Gezi’den beri daha ölümcül bir ittifak meydana geldi.
FETÖ ve PKK’nın katılımıyla oluşan ittifak, siyaset, medya, akademi, sendika, oda ve STK’lardaki örgütlü gücüyle etkilediği kitlelerin kimyasını değiştirmeye başladı. Hiçbir ideolojik kalıpla izah edilemeyecek bir mühendislikle yüzleşiyoruz.
Aslında yapılan araştırmalar gösteriyordu ki, genel, yerel, referandum, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, bu ülkede her dört vatandaştan üçü en az bir kez AK Parti veya onun ürettiği değişikliklere “evet” oyu vermişti.
Dolayısıyla, Gezi’den itibaren yaşana kimya değişimini, psikoloji temelli algı mühendisliklerini anlamadan analiz etmek mümkün değil. Savcı Mehmet Selim Kiraz cinayetinde, PKK’nın 6-8 Ekim’den beri yaptığı katliamlarda, “Yeni” CHP ve medyasının aldığı tavır, toplum mühendisliğine dayanmadan cesaret edilecek şey değildi. Bu kadar pervasızca davranılamazdı.