Türkiye, belki sadece 70-80 yılın değil, Osmanlı'nın
yıkılışında, dirlik ve düzenin bozulduğu tarihlerden itibaren
ortaya çıkan sorunların hepsi ile yüzleşmeye, halleşmeye, bu
yükleri sırtından demokratik bir şekilde atmaya çalışıyor. Bu hem
bir şans, hem de bir şanssızlık. Eğer üstesinden gelirsek yeni bir
hayatımız olacak, kendi ülkemizde çıktığımız sürgün bitecek.
İşin şanssızlık kısmı da, şansımızı yaratacağımız nokta zaten.
Kapaklar inip, engeller birden ortadan kalkınca, iki yüz yılın
birikmiş, ötelenmiş, reddedilmiş ve hatta derinleştirilmiş tüm
sorunlarını önümüzde bulduk. Sadece iyi niyetin bu sorunları kısa
sürede çözeceğine dair beklentimiz biraz naifçe. Ancak, karanlıktan
ışığa çıkarılan unsurların da artık eskisi gibi gücünü
koruyamayacağı ortada. Dolayısıyla bir ikilemin de
ortasındayız.
Uzun zamandır, Ermenilerin İttihatçı ve Kemalistlerce inkâr edilmiş
acıları, aslında geçen ve bu seneki Başbakanlarımızın taziye
açıklamaları ile değil, AK Parti iktidara geldiğinden beri daha
insani, ahlaki ve adil bir çerçevede ele alınmaya çalışılıyor.
Vakıflar Yasası ve 36 Beyannamesi ile yüzlerce yıllık Osmanlı
Ermeni vakıflarının mallarına el konması uygulamasına bu iktidar
son verdi. Şu ana kadar 353 vakıf malı iade edildi.