AK Parti hareketinin 3+1, dört temel özelliği var.
Bunlar taban, parti ve liderliktir…
Bu üç fenomene ek olarak dünya, bölge ve ülke konjonktürünün de
değişime münasip evrede olması gerekir.
Türkiye, Osmanlı’nın en zayıf döneminde giriştiği Batıcılaşma ile
belki de kaçınılmaz olarak içine temel bir çelişkiyi sokmuştu.
Bu çelişki, Batıcılaşmanın iyi/kötü veya kaçınılmazlığından ziyade, bir mühendislik olmasına bağlı gelişti. Böylelikle, Ziya, Reşit paşalar, Jön Türkler ve Kemalistlere kadar aslında tepeyi ima eden bir hat üzerinden, bu ülkeye ait olmayan bir devlet/toplum biçimi ile dizayn edilmeye başlandık.
Yeni Cumhuriyet ise, bu çelişkinin üzerine kuruldu ve kendisini net biçimde Batıcı hatta konumlandırdı. Geleneksel toplumsal yapıyı dönüştürmeye, kazımaya çalıştı.
Kabaca son 200 yılımıza damga vuran siyasi karakter budur ve iki ana siyasi akıma sahiptir.
Jakoben laikçilik/batıcılık şemsiyesi altında hareket eden aktörlerin, geniş halk kitlelerine olan antipatisi buradan kaynaklanır. Bu ittifak devlet aygıtını elinden tutmayı hedeflediğinden ve bu bir mühendislik ürünü olduğundan, vesayetin doğal taşıyıcısı olmuştur.
Sultan Abdülhamid’den sonra Menderes, Özal, Erbakan ve Erdoğan hattında ilerleyen halkçı lider ve hareketlere karşı kolayca tahkim olmuş, onları boğmaya programlanmıştırlar.
Bugün bu ittifak, CHP’den PKK’ya kadar geniş bir spektruma yayılmaktadır. HDP’lilerin “laikçi” ittifaktan bahsetmeleri bu bağlamda anlaşılır. Çünkü onların dindar Kürtlerle ilişkisi, CHP’nin dindar Türklerle ilişkisinden farksızdır, aynı tarihsel bağlamda anlaşılmalıdır.