“Sovyet gazeteci Ovçinnikov, Japonya anılarında şöyle der: Burada zaman, tek başına, sanki şeylerin yapısını gün ışığına çıkarıyor. Japonlar bu yüzden, büyümenin izlerini incelemekten özel bir haz alıyor. Yaşlı ağacın koyu rengi, bütün sivriliklerini yitirmiş bir taş parçası, hatta üzerinde gezinen sayısız ellerden kenarları yıpranmış bir resim onları korkunç etkiliyor. Yaşlanmanın bu izlerine saba diyorlar, yani kelimesi kelimesine çevirecek olursak ‘Pas’. Saba; bu yapay olarak elde edilemeyecek bir pastır, eskinin büyüsüdür, mührüdür. Zamanın ‘patinası’dır”
Bir önceki yazıdan devamla, yine Andrey Tarkovski’nin “Mühürlenmiş Zaman” kitabından bir alıntıyla başladık.
Pas…
İnsanları kendi paslarıyla ilgili hep dertli/sorunlu olduklarını fark ettim. Yani geçmişleri, orada yaşananlar ve o yaşananların ruh ve bedenlerinde bıraktıkları izler.
Şu soruyu soralım; öyle bir bilgisayar programı yazılmış olsaydı ki, kişinin geçmişte başına gelen olayl