Dün Türkiye'deki PKK ve Kürt sorununun, İrlanda, İspanya ve
Güney Afrika'dan çok ciddi farkları olduğunu ifade etmiştim.
Bunların başında, PKK'nın bir IRA, ETA veya ANC olmaması
geliyor.
PKK, Ortadoğu'nun sınırında, bu kanlı, bol oyunlu, kimin elinin
kimin cebinde olduğunun belli olmadığı talihsiz yerde Kürtlerin
davası için ortaya çıktığını iddia etse de, bir hak arama
mücadelesi olarak izah edilemez bir yapıya dönüşmüştür.
PKK, bir sorunun ortaya çıkışı ve o sorunun çözülmesi arasında
dönüşüm geçirmeye bu nedenle dirençlidir.
Çünkü varlık nedeni Kürt sorunu değildir. Amacı da Kürt sorununun
çözülmesi olmayacaktır. Öyle olsaydı, Çözüm Süreci'ni büyük bir
fırsat olarak görür, silahı bırakıp dağdan onurlu iniş ve siyasete
geçiş adına bunu değerlendirmek için elinden geleni yapardı.
PKK'yı şiddet üretip onu pazarlayan kendinden menkul, çokuluslu bir
şirket olarak görmek gerekir.
Özellikle de HDP'ye oy veren veya PKK'ya sempati besleyenlerin,
eğer ağır bir sükut-i hayale uğramak istemiyorlarsa, duygusal
bakmaktan vazgeçip, nesnel gerçekleri daha iyi değerlendirmeleri
gerekir.
Dünyada paradigma değişimi, geçen yüzyılda olduğu gibi,
Ortadoğu'daki mücadele ile oluyor. Devletler, güç dengesinde en iyi
yeri kapma yarışında, bu talihsiz topraklarda vekalet/proxy
savaşlarına girişiyorlar.
Bir madalyonun iki yüzü gibi, DAEŞ ve PKK gibi örgütler, bu vekalet
savaşında oldukça işlevsel bulunuyor. Büyük “demokratik” devletler
veya Rusya ve İran gibi büyümek isteyen antidemokratik ülkeler,
DAEŞ ile PKK gibi örgütleri ve Esed'i birer maşa olarak
kullanıyorlar.
Nasıl olsa ölen yoksul, bahtsız Suriyeliler ve sahipsiz başkaları,
önemli değil.