Markar Esayan Akşam Gazetesi

Tarihimiz de “EVET” diyor...

Fransız İhtilali ile başlayan süreç bir paradigma/eksen değişimiydi. Bundan tüm dünyanın etkileneceğini, cumhuriyet rejiminin tüm dünyada kanlı devrimlerle başa geçeceğini görmek gerekiyordu....

28 Ocak 2017 | 330 okunma

Fransız İhtilali ile başlayan süreç bir paradigma/eksen değişimiydi. Bundan tüm dünyanın etkileneceğini, cumhuriyet rejiminin tüm dünyada kanlı devrimlerle başa geçeceğini görmek gerekiyordu. Açıkçası Osmanlı’nın, Fransa’da yaşanan bu kritik gelişmenin Avrupa’nın kendi iç meselesi ve gelip geçici olduğunu düşündüğü anlaşılıyor. Öyle ki, ulus devletlerin temeli olan modern ulus orduları güç dengesini değiştirdiğinde, Osmanlı bir acilcilik, bir panik sürecine girmek durumunda kaldı.

Acilci Batılılaşma, Osmanlı’nın içeriden (özellikle entelektüeller ve gençlerin) fikren ve duygusal olarak fethedilmesinin yolunu açtı. (Çünkü toplumu bunlar dönüştüreceklerdi.) Öte yandan içeride çok fazla atalet, ikbal hevesi ile birlikte dış tesirler mevcuttu. Osmanlı sultanlarının tepesinde 3. Selim’in, Sultan Abdülaziz’in hazin akıbetinin kılıcı sürekli sallanıp duruyordu.

Sultan Abdülhamid siyasi gidişatı görüyordu. İmparatorluk önünde sonunda meşruti düzene geçecekti. Bununla sorunu yoktu. Ancak bu süreç yabancı devletlerin kontrolündeydi. Kendi benliğini, tarihini unutmuş bir Batılılaşma demek, dağılma anlamına geliyordu. Münevverlerin çoğu bu tehlikeyi görmüyordu. Sultan Abdülhamid, tüm bu Batıcı akımları, örgütleri istese yok edebilirdi. Ancak bunun yerine onları yerlileştirmeye ve tehlikeye karşı kontrol etmeye çalıştı. Kendisi de kararlı bir reformisti ama onun kafasına yerli ve milli bir doğrultu vardı.

Olmadı. 33 yıla yakın süren saltanat döneminden sonra “kendi çocukları” tarafından dış destekli ağır bir kara propaganda eşliğinde, 31 Mart Ayaklanması gibi tertiplerle devrildi. Mustafa Kemal’in Enver Paşa’yı uyardığı gibi, kısa sürede süper güçler arasındaki muazzam denge politikası şaşmış, İttihatçılar ülkeyi Almanya’nın müstemlekesi olarak Rusya ve İngiltere’nin karşısına çıkarmışlardı. Bu insanlar hain değillerdi; sadece dış tehdide karşı diplomasi dehası Abdülhamid’in etrafında kenetlenmek yerine, manipüle edilecek kadar başkalaşmışlardı.

Ancak Sultan Abdülhamid yine de çok önemli bir iş başarmıştı. Çoğu tarihçinin kabul ettiği gibi, Mustafa Kemal’in ülkeyi yok oluştan kurtarmak üzere kullanacağı tüm fikri, askeri ve kurumsal yapılar onun döneminde kurulmuş veya gelişmişti. Atatürk bu nedenle lehine yazılmasa da, onun aleyhine yazılmasından hazzetmezdi.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Keşke o kadar basit ve kolay olsa… 26 Eylül 2020 | 272 Okunma Model çok net… 24 Eylül 2020 | 377 Okunma Basit bir tartışma değil… 19 Eylül 2020 | 287 Okunma Beceremedin Macron… 17 Eylül 2020 | 495 Okunma Bana dostunu söyle... 12 Eylül 2020 | 2.004 Okunma