Muhafazakar demokratların Paralel Örgüt ve tuzluklarla, laik demokratların Gezi krizi ve aydınların çıldırmasıyla, Kürtlerin HDP’nin ihaneti ve PKK’nın cinayetleriyle yaşadığı şok çok kıymetliydi. Sadece bize benzeyenlere sırtımızı dayayarak çoğulculuk yaratılamayacağı gibi, yumurtaları tek sepete koymak her zaman sakıncalıydı.
Bölümün ilk yazısında ise, “yerli ve milli” tartışmasının medya
gibi çeşitli alanlarla karşılık bulduğunu ifade etmiştim.
“Milli ve yerli” kavramının kendine göre “yıkıcı” potansiyelini
fark edenler, ya yanlış teşhisle, ya da yerli aklı üretme
konusundaki tekellerini yitirme korkusuyla medyada milli ve yerli
kavramlarını topa tuttular.
Onlara göre, bu yeni bir kutuplaşmanın, yeni bir ötekileştirmenin
ve kamusal alandan sürgün etmelerin mühendisliğiydi ve bu mühendis
Recep Tayyip Erdoğan’dı…
Eski Türkiye’de “laiklik” ile iktidar edinme pratiğinin yeni
şifresi “millilik” üzerinden üretiliyordu. Böylelikle bir tür
bağnazlık/ötekileştirme bu sefer muhafazakarları kollayacak,
laikleri dışlayacak şekilde kotarılıyordu.
Çoğu itiraz derinlikten yoksundu ve ihmal edilebilirdi.