Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Yok hayır, seçimlerden
bahsetmiyorum sadece...
1 Dünya Savaşı şartlarından 2. Dünya Savaşı sonrası gladyo
formatına ancak geçen, ama bu arada milyonlarca vatandaşını bu dar
geçitlerde kurban veren, buna rağmen halk iktidarına dayalı bir
devlet kuramayan ülkemizin yüz yıllık hikayesinden
bahsediyorum...
Hiçbir şey kendiliğinden olmuyor. Özne olamayan nesneleşiyor.
Kavgayı vermeyen yeniliyor. Kavgayı doğru vermeyen de usanıyor. Ama
Türkiye üçüncü hamlesinde hedefine ulaşmak üzere. Menderes ve Özal
döneminden sonra şimdi de AK Parti dönemi.
Sosyalist kuramcı İdris Küçükömer'in dediği gibi, bu ülkenin
ilericileri olan muhafazakarlar, yani bu ülkenin hem ötekileri, hem
de aslında sosyolojik gerçeği olarak halk iktidarını tesis ediyor.
Kimler buna karşı? İmtiyazlı olduğunu zanneden laikçi kesim ve
onları mobilize eden yabancı/yerli vesayet üst yapıları.
20. Yüzyıl'ın paradigması Osmanlı'nın yıkılışı ile kurulduğuna
göre, herhangi anlamlı bir eksen değişikliği de bu topraklardan
başlayacak. Katil de illaki cinayet mahalline uğrarmış. Dolayısıyla
tüm dünyanın gözü 7 Haziran seçimlerinde. Hikayenin başladığı yerde
biteceğini biliyorlar. Çünkü bu coğrafya, ülkemiz, çağ açıp kapatma
genlerine sahip.
Burada parti ismi önemli değil, önemli olan kimin halk iradesine
sahip çıktığı...