Markar Esayan Yeni Şafak Gazetesi

Türkiye tüm dikkatini Suriye’ye vermeli…

25-29 Ocak tarihleri arasında Strasburg'da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde yaptığımız faaliyetler ve edindiğimiz izlenimlerle ilgili konuşuyorduk.Bir milyon mültecinin Avrupa'ya dayanmasıyla şimdiden Schengen'in fiilen rafa...

08 Şubat 2016 | 851 okunma

25-29 Ocak tarihleri arasında Strasburg'da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde yaptığımız faaliyetler ve edindiğimiz izlenimlerle ilgili konuşuyorduk.
Bir milyon mültecinin Avrupa'ya dayanmasıyla şimdiden Schengen'in fiilen rafa kalktığını, Paris saldırılarıyla ilan edilen olağanüstü durumun üç ay daha uzatıldığını hatırlatmıştık.
Türkiye'nin feryatlarına kulak tıkayan Avrupalı dostlarımız, 2 milyon altı yüz bin mülteciyi misafir etmenin nasıl bir yük oluşturduğunu, bunun çok daha azını bir kıta olarak yaşadıklarında deneyimlediler. Haliyle Merkel'in tavrı 180 derece değişti, geçen gün bir yenisini Hollanda Başbakanı Rutte'nin yinelediği Türkiye'ye dönük iltifatlar sıralamaya başladılar.
Avrupa Birliği, sadece Schengen'i değil, Avrupa ve Euro birliğini kaybetmemek için Türkiye'nin desteğine muhtaç olduğunu fark etmiş durumda. En azından AB'nin lokomotif gücü Almanya yönetimi bunun fevkalade farkında.
AKPM'de yeni üyesi olduğum ALDE (Avrupa için Liberaller ve Demokratlar İttifakı) grubunda geniş bir Suriye sunumu yaptım. Memnuniyetle müşahede ettim ki, Türkiye'nin fedakârlığından fevkalade haberdarlar. Benden sonra söz alan ALDE'nin İsviçre'li üyesi Doris Fiala, Anne Brasseur'ün AKPM başkanlığı sırasında 9 Nisan 2015'te Türkiye'deki kampları ziyaret ettiklerini, Türkiye'nin yaptıklarının muazzam boyutta olduğunu, benim şahsımda Türkiye'ye bir kez daha teşekkür ettiklerini ifade etti. Böylelikle ALDE grubu adına AKPM'de benim konuşmama karar verildi.
AKPM'deki konuşmamda, yeterli, doğru ve hızlı önlemlerin bugün alınmaması durumunda, 21. yüzyılda dünyanın iki büyük soruna, yani büyük göçler ve güçlü terör örgütleri, hatta devletlerine mahkûm olacağını ifade ettim. Türkiye'nin daha fazla mülteci almasını cesaretlendirerek veya Yunanistan sınırına duvarlar çekerek bu iki sorunu da çözmenin mümkün olmadığını, kitlesel göçlerin nedenlerinin zaten terör örgütleri ve Esed gibi halkını öldüren diktatörler olduğunu ifade ettim. O zaman sorun, ancak Suriye ve Irak gibi ülkelerdeki iç savaşlar sona erdirilerek, bu ülkeler yeniden ihya edilerek ve çalışan bir devlet sistemi inşa edilerek çözülebilirdi.
Yani aslında, Ortadoğu konusunda Batı'nın ahlak değiştirmesi gerekiyor. İstedikleri kadar bu ülkelerin halklarına, yöneticilerine, entelektüellerine ve topyekûn İslam'a kusur bularak yürek soğutabilirler. Ancak, biz biliyoruz ki, ABD ve AB Mısır'daki Sisi darbesini alkışladı. Bu destek, Ortadoğu'da sivil siyasete dönük yeşermeye başlayan inancı, henüz fidanken öldürdü.
SSCB'nin Afganistan'ı işgal etmesini sağlamak üzere Sovyet yanlısı hükümete karşı desteklenen, silah ve para verilen mücahitlerden, Taliban ve El Kaide hareketi palazlandı. Evet, SSCB bu işgal neticesinde çöktü, Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri özgürleşti ama, 1980'lerde desteklenen Usame Bin Ladin yüzünden Irak ve Afganistan yeniden işgal edildi. SSCB tehlikesi de Putinizm üzerinden yerli yerinde duruyor.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Keşke o kadar basit ve kolay olsa… 26 Eylül 2020 | 272 Okunma Model çok net… 24 Eylül 2020 | 377 Okunma Basit bir tartışma değil… 19 Eylül 2020 | 287 Okunma Beceremedin Macron… 17 Eylül 2020 | 495 Okunma Bana dostunu söyle... 12 Eylül 2020 | 2.004 Okunma