ürkiye, Osmanlı’nın yıkılışıyla büyük/lider ülke sıfatını yitirdi. Bu bir günde olmadı. Tek bir nedenle de olmadı. Ama olması için büyük devletlerin epey katkısı oldu. Bu da çok normal. Acı ama gerçek. Bir ülkeyi iyi yönetemiyorsanız, önlemleri zamanında alamıyorsanız, üstelik dünyanın en stratejik bölgesinde hüküm sürüyorsanız, size kimse zaman ve şans tanımaz.
Mesela, kanser bünyeye yayıldıktan sonra alacağınız önlemler (reformlar), bağışıklığı paradoksal olarak zayıflatacaktır. Güçten düştüğünüzde en haklı olduğunuz konuda bile haksız/suçlu çıkarılacağınız kesindir.
Osmanlı’nın önce askeri, sonra idari yapıyı Batı’ya uyarlayan reformlart da bu paradoksal etkiyi yaptı. Öncelikle, reçete bizim değildi. Bu başı başına bir sorundur çünkü reçetenin yabancı olması, halkı dışlayacağınız, elitler yaratacağınız anlamına gelir. Sonra bu reformlar için gerekli para yoktu. Yetişmiş insan gücü de yoktu. Ülkeyi teknisyen/uzman adı altında ajanlarla doldurduk. Zihniyetimiz Batı paradigması ile fethedildi ve kendimize yabancılaştık.
Devletin entelektüelleri, “İslamcılık, Türkçülük ve Osmanlıcılık” arasında bölünmüş, mucizevi reçeteler peşinde koşuyordu. Bence Sultanları, Tanzimatçıları, İttihatçıları, Kemalistleri vd. biraz boşuna tenkit ediyoruz. Kaos başladığında herkesin hataya zorlanacağı kesindir. Acilcilik herkesi esir almıştır.
Yusuf Akçura’nın “Suriye ve Filistin Mektupları”nı okurken bir tür Deja-Vu yaşadım. Beyrut civarında gözlemlerini aktarırken, Suriye’deki Müslim ve Gayrımüslim Arapların hazırladığı “Beyrut Islahat Layihası”nı aktarmıştı. Yani reform talepleri.
1-Dil meselesi. 2-Özerklik, 3-Avrupalı müsteşar atanması, 4-Tüm memurların Araplardan tahsis edilmesi…
Araplar Osmanlı G gücünü yitirdiği için başlarını başka yöne çevirmişler. Sonucu biliyorsunuz. Hepsi koptu gitti. Gitti de ne oldu? Bugün Suriye’nin durumu ortada. İngiltere herkesle kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı.