Fiziki olarak sömürgeleştirilmediğimizle haklı olarak övünürüz. Bu gururun arkasında yüzbinlerce, hatta milyonlarca şehadet var çünkü. Her kesimden Osmanlı ve Türkiye vatandaşı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi “Şehitler Tepesi’ni” hiç boş bırakmadı.
Ancak büyük milletler, eleştiriyi kendisine yönetebilme gücüne sahip olanlardır aynı zamanda. Osmanlı’nın iyi niyetli Batılılaşma sürecinin kısa sürede rayından çıkartılıp, sahada fiziken Şark Sorunu’na dönüştürüldüğü, bunda büyük devletler kadar, Osmanlı’nın kötü yönetiminin de payı olduğu doğru. Dayak yiyeceğimiz sopaları biz imal edip büyük devletlere verdik.
Diğer yandan, milletle yürümeyen, bir tepe hareketi olarak devam eden Tanzimat hareketinin, toplumun Batıcı kesimini hayat biçimleri üzerinden büyülediğini, kendisine yabancılaştırdığını, böylelikle aslında algı dünyasından devlet sistematiğine yansıyan bir sömürge/vesayet düzeni kurulduğunu da teslim etmek gerekir. (Self-Colonialism.)
Vesayet, sömürgenin iç tezahürüdür.
Sünni geniş kitlelere tezat bir hareket oldu bu. Batı kültürü şaaşalı ve güçlüydü; çekim gücü yüksekti. Geleneksel eğitim sistemleri terk ediliği, laik eğitim kurumlarına geçiş yaşandığında, bunlar bir fabrika gibi küçük sömürge valileri üretmeye başladı.
Bunlar öyle çöpe atılacak, vatanseverliklerinden şüphe duyulacak kişiler değildi. Devleti kurtarmak istiyorlardı. Ama işletim sistemlerine giren virüsü fark edemediler. Dindar kesimler ise alternatif bir düşüce, ilim sıçraması yapamıyorlardı. Medreselerdeki zaaf 16. yüzyılda başlamıştı.
Uygarlık güçlü, özgün düşünce hayatı üzerinde yükselir; aynı yerdeki zaafla çöker.
15 Temmuz’da ise bu çelişkiyi gidermek adına önemli bir milat yaşandı. Kendi içinde ikiye yarılmış bir toplumu, Türkiyelilik üst kimliğinde birleştirmek, azami olmasa bile, asgari müştereklerde birleşebilmek imkanı hasıl oldu.
Şimdi bir yol ayrımındayız. 15 Temmuz, Tanzimat’ta başlayan yarılmanın işgale karşı ana omurga olan dindarlara eklemlenen laiklerle birlikte giderilebileceğini, bu olduğunda ise Türkiye’nin önünün açık olduğunu gösterdi.
CHP ve Kılıçdaroğlu’na çok görev düşüyor. Bu CHP’nin Yeni Türkiye’de kalıcı olması bakımından da büyük bir fırsat. Tarihte kurulmuş tuzakların tamamen tarihe havale edilebilmesi mümkün. AK Parti’nin de CHP kitlesine doğru esneyebilme kabiliyeti arttı. Bir oy paylaşımından bahsetmiyorum. Bu siyaseti aşan tarihi bir uzlaşmadır. Yerli ve Milli tutum siyasi partileri sadece güçlendirir.
Liyakate dayalı/çoğulcu şekilde devlet aygıtını yeniden inşa etmek, toplumsal barışı otomatik olarak güçlendirecektir. Yerli ve Milli konsept üst kimliğimiz olmalıdır.