HDP'nin uyguladığı seçim stratejisinde öncelikli amacın barajı
aşmak olmadığını düşünmeye başladım. Sayın Demirtaş ve Yüksekdağ'ın
asgari nezaket kurallarını dahi hiçe sayan söylemleri bir yana,
partinin stratejisi sanki seçimleri kazanmaktan daha farklı bir
eksene oturmuş gibi. Tabii bu arada baraj aşılırsa ne ala, ama
aşılamazsa da sorun yok, çünkü iktidar başka yerlerde aranıyor,
siyasette değil.
Seçimde başarıya odaklanmış hiçbir parti söylem ve vaatlerini bu
kadar çatışmacı ve olumsuz bir düzleme oturtmaz. Seçmenin huzur,
istikrar, barış ve çözüm vaatlerine duyarlı olduğu, çatışma, kaos,
belirsizlik ve istikrarsızlıktan ise hızla uzaklaştıkları verilerle
sabittir. Kaldı ki, HDP seçmenleri Çözüm Süreci'ni Türkiye
ortalamasının üzerinde benimsemiş, birkaç nesli çatışmaya,
fakirliğe, aşağılanmaya, baskı ve inkara kurban vermiş cefakar bir
kesim. Bu kesim, son iki buçuk yılık barış ve refah vaat eden
ortamdan da çok memnun. Bunların hangi siyasi gelişmeler ve
mücadeleler sonucunda oluştuğunun farkında.
Haliyle, Kürt inkarını bitiren, barışı tesis etme konusunda dünyayı
karşısına alarak, oy kaybetmeyi ikinci plana iterek barışın
şartlarını zorlayan AK Parti hükümetine, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve
Başbakan Davutoğlu'na HDP eşbaşkanlarının sergilediği nefret dilini
anlamak gerçekten mümkün değil. Bir muhalefet partisi tabii ki
iktidarı eleştirecek, eleştirmeli de. Ancak HDP'nin tutturduğu dil
ve strateji bundan öte, bir AK Parti devirme vudu ayinine dönüşmüş
durumda.