23 yaşında genç bir muhabir olarak, Kosova savaşında bir insan cesedinin türlü türlü hallerini görüp “Bundan daha kötüsü olamaz herhalde” diye düşüne düşüne İstanbul’a dönmüştüm.
Orada, yani Kosova’da ölüm tarlalarını dolaşırken, burnumun aldığı ceset kokuları, gözümün gördüklerinden daha sarsıcı, daha dayanılmazdı.
Anlatmayayım....
İstanbul’a yeterince tecrübe kazanmış bir savaş muhabiri olarak dönmüştüm ve artık bir tatile ihtiyacım vardı.
Akşamdan valizi hazırladım, sabah otobüsle yapacağım seyahatin planlamasını yaptım.
Gece 03.02’de önce uykudan uyandıran, sonra yerden gelen uğultularla kıyameti hatırlatan, aynı anda ölüme yaklaştıran o uzun, upuzun 45 saniyeye yakalandım.