Menderes, gün karardıktan sonra kayabaşındaki kıraathaneden aşağıda boylu boyunca uzanan vadiyi uzun uzun seyrettikten sonra şöyle der:
“Ben Taşkent’e gelene kadar yıldızların gökyüzünde olduğunu sanırdım ama burada yer yüzünde de yıldızlar varmış!”
Vadi boyunca uzanan üzüm bağlarında yakılan ‘çıraların’ ışığı için yapılan bir teşbihtir bu.
Üzüm bağları bizim oralarda bir dönemin en büyük geçim kaynaklarından biri imiş.
Giderek daha fazla yalnızlığa terk edilen geleneksel taş evlerin bir yerinde üzümden pekmez yapmak için kullanılan ‘şırahaneler’ bulunurdu.
Benim çocukluğumda son evrelerine yetiştiğim Eylül aylarında kışa hazırlık yapan her evin önü aynı zamanda büyük bir şölen alanına dönüşürdü.
Nüfus da kalabalıkmış tabi.
Türkiye nüfusunun yüzde 80’inin tarım toplumunda yaşadığı dönemlerden söz ediyoruz.
O vadideki üzüm bahçelerini “Daşdivan” denen özel bekçiler korurmuş. Özellikle bağ bozumu dönemleri alarm dönemleri oluyor tabi.
Çocukların bağlara girmesi yasak.
Geceleri de herkesin çıra ışığını yakarak bağında nöbet tuttuğu dönemler.
Rahmetli babam anlatırdı.
“Çocukken o vadiden kaç katır yük sarıldığını sayardık. Bini geçtiği olurdu” diye.