Meseleyi açık ve seçik görmeyi deneyelim...
Örneğin "Beyaz Türk" diye nitelenen kesimler de gökten inmediler ki. Onlar da hem Osmanlı'dan, hem de bu coğrafyadan esinlenen ideolojik dürtülerle siyasete yaklaşıyorlar... Örneğin komitacılık (veya cuntacılık) ile darbeciliği içeren "İttihatçılık"ı, "Jakoben laisizm"le evlendirip bir nevi "Türk Baasçılık"ını ürettikten sonra, buna da "Ulusalcılık" demedik mi?
Kısacası "Seçilmişler" ağızları ile kuş tutsalar bile, bu kesime yaranamayacaklardır...
Bunların gözünde Adnan Menderes veya Turgut Özal neyi temsil ediyorsa, Tayyip Erdoğan'ın konumu da aynıdır. 1965-71 arasında halkın oyu ile iktidar olan Süleyman Demirel'i de aynı şekilde hedefe koymuşlardı...
Demirel iki defa darbe ile devrildikten sonra 28 Şubat'ta bunlarla aynı safa geçmenin kolaycılığını seçmedi mi?
Yaranmak imkânsız
Düşünün ki bunların 28 Şubat postmodern darbesi ile başlattıkları süreç, 2001'de Türkiye ekonomisinin bir yıl öncesine göre yüzde 9.5 küçülmesine dayanmıştı.
Bankalar batmış, gecelik faiz yüzde 7-8 bine çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan istediği kadar "2002'den beri istikrarlı şekilde büyüyoruz, gayrı safi gelirimizi de, ihracatımızı da, rezervlerimizi de katlayarak artırdık... Paradan sıfırları attık, faizi tek sayılı düzeye indirdik" desin. Bunlar kendi iktidarlarının egemen olduğu günleri özlemeye devam edeceklerdir. AK Parti istediği kadar kentleri "Hızlı Tren"le birbirine bağlasın, bunlar 10'uncu Yıl Marşı'ndaki "Yurdu demir ağlarla ördük" şeklindeki sanal gerçeğe inançlarını sürdüreceklerdir.