Basın gerçekten "4'üncü Kuvvet" mi, yoksa bir kısım basın kendini "1'inci Kuvvet" olarak mı görüyor?
Bu şu anda Türkiye'deki basın-siyaset ilişkilerine ilişkin bir soru değil...
Söz konusu olan Amerikan basını ve Amerikan siyasetidir.
Yeni Başkan Trump'ın bir kısım basını "Amerikan halkının düşmanı" olarak ilan etmesinin arkasından Trump'ın sözcüsü Sean Spicer'ın basın toplantısına CNN, BBC, New York Times, Politico, Los Angeles Times, The Times, The Hill, Buzzfeed, Daily Mail ve başka bazı yayın kuruluşlarının alınmaması, basın-siyaset ilişkilerini gündemin zirvesine taşıdı.
Watergate skandalı
Geçmişte Washington Post'un Watergate Skandalı'nı açığa çıkartarak Başkan Nixon'ı istifaya zorladığı hatırlanırsa, basının bazen "1'inci Kuvvet" olabildiği görülür.
Tarihe "Sarı basın" olarak geçen uygulamanın mimarı olan Randlph Hearst ise, uydurma haberlerle İspanya- Amerika savaşını körüklemiş ve Küba'nın işgaline dayanan gelişmeleri başlatmıştı.
Ama şimdi durum farklı. Çünkü Başkan Trump'ın bir skandala konu olabilecek kadar iktidarda geçen uzun bir geçmişi yok... Burada sorun bütün merkez medyanın ve Amerikan derin devletinin Hillary Clinton'ı desteklemesine rağmen, seçmenin Trump'ı başkan yapmasında kilitleniyor.
Uydurma haberler
İşte bu istenmeyen durumun gerçekleşmesi üzerine Amerikan basınında Trump'ın deyişi ile "Uydurma haberler" bir anda yoğunluk kazandı.
Başkanlık seçiminde Rusya'nın Trump lehine müdahalede bulunduğu yolundaki haber, bu uydurma haberlere sadece bir örnekti. Önemli olan, mesela bu haberin Amerikan istihbarat örgütleri tarafından üretilip basına sızdırılmasıydı.
Biz Türkiye'de basının siyasetin yerine geçtiğini, merkez medya gazetelerinin ortak manşetlerle yayınlandıklarını ve uydurma haberler üreterek demokrasiyi sabote ettiklerini 28 Şubat post-modern darbesi döneminde gördük...
News of the world
İngiltere'de buna benzer duruma son örnek 168 yıllık "News of the World" gazetesinin kapanması değil midir?