Türkiye'de halkın oyunu alarak yönetim sorumluluğunu yüklenen
bir siyasetçinin gündemindeki çözüm bekleyen sorunları bir
düşünün...
Geçen yüzyıldan bugüne aktardığımız "Güneydoğu sorunu", "Kıbrıs
sorunu", "Bölgesel sosyal adaletsizlik", "İşsizlik", "Eğitimdeki
darboğazlar", "Sağlıksız kentleşme" benzeri konular siyasetin
değişmez gündeminin maddeleri değil mi?
Üstelik 21'inci yüzyıl hemen yanı başımıza "Irak sorunu" ve "Suriye
sorunu" gibi bir dev boyutlu yeni problemler de getirdi. Ayrıca
üyesi olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği, din merkezli bir
"Yabancı düşmanlığı" çemberine sıkışmış gibi. Dünyanın yeniden
yapılandığı, haritaların değiştiği, "Demokrasi" ile "Güvenlik"
kavramlarının karşı karşıya getirildiği bir dönem bu... Global
dengelerde yeni güç merkezleri oluşmakta. Çin ve Rusya var
mesela.
Bütün bu sorunlar doğrudan ya da dolaylı olarak, bizi de etkiliyor.
"Acaba PKK'nın arkasında hangi parmaklar var diye" sürekli
endişelenmiyor muyuz?
Siyasi sapıklar
Bütün bu kargaşa arasında sırtlarında yumurta küfesi olmayan
birtakım sorumsuzların ve kifayetsiz muhterislerin sadece Tayyip
Erdoğan takıntılarına dayalı olarak siyasete yaklaşmalarına ne
demek gerekir diye düşünürken, cevabı sevgili Salih Tuna'nın Yeni
Şafak'taki köşesinde buldum.
Bu davranış biçiminin adı kesinlikle "Sapıklık"tır.