Geçen yıllarda bilim adamları cep telefonundan yayılan
elektromanyetik dalgaların, beyinde biriken ve Alzheimer'in alameti
farikası sayılan "Beta-amiloid"i azalttığını saptamışlardı. Bunu
günlük konuşma diline çevirdiğimizde hemen hemen Türkiye nüfusuna
eşit sayıdaki cep telefonlarının, belleklerimizi güçlendirmiş
olması gerekmiyor mu? Ama gerçekler, bu bilimsel iddiayı doğrular
nitelikte değil.
Geçmişte defalarca daha da ağırı yaşanan siyasi gerginliklerden
daha hafifine tanık olunca "Böyle bir durum hiç görülmedi" diye
felaket senaryoları yazanların hepsinin, bir ya da iki cep telefonu
yok mu? Bunlardan bazıları da kafalarındaki her krizin merkezine
"Cumhurbaşkanı sorunsalı"nı oturtmuyorlar mı?
Hükümete küsen cumhurbaşkanı
Kıbrıs'a askeri müdahale kararının alınacağı Bakanlar Kurulu
toplantısına katılmak için Başbakanlığa gelen ve Genel Sekreteri
Fuat Bayramoğlu toplantıya alınmadığı için küsüp Çankaya'ya geri
dönen Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ü izlerken, savaş halinde bile
"Kurumlar arası gerginlik" olabileceğini yakından görmüştüm.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Başbakan Süleyman Demirel'in
arasındaki gerginlikleri hatırlamıyor musunuz?
Çankaya aşağı iner
Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanı olduğu ve Süleyman Demirel'in 1991
seçimleri kampanyasını sürdürdüğü günleri hatırlayalım. 1991
seçimlerine 10 gün kala Özal "Demirel seçimi kazanır da Çankaya'ya
çıkmazsa Meclis'i feshedip 45 gün içinde yeniden seçime giderim"
diyerek rest çekmişti. Demirel de aynı gün "Ben Çankaya'ya çıkmam,
Çankaya aşağı iner. Özal'dan görev almam" diye cevap
vermişti...
Seçim sonuçları açıklanıp Demirel'in DYP'si birinci parti çıkınca
Özal Demirel'i, 7 Kasım saat 11.00'de Köşk'e çağırdı. Demirel de
Köşk'e çıkarken "Keşke hislerimle hareket edecek serbestiye sahip
olsaydım. Köşk'e çıkmam formalite. Bize görevi millet verdi"
demişti.