Geçen haftayı "Uzak tarih" olarak gören bilinçsiz ve sorumsuz bir avuç egosu şişkin öfkelinin, topluma siyaseti kavga, kamplaşma ve tepişme olarak sunmalarını hayretle izlemiyor musunuz? Bir hayat tarzı olarak benimsediğimiz çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin ve istikrarımızın, onların öfkelerine ve nefretlerine kurban edilmesi mümkün olabilir mi? Bu coğrafyanın üzerinde yaşayan insan topluluklarına ne kadar hassas dengeler sunduğunun farkında değil bunlar... Sayıları milyonları bulan Suriyeli sığınmacılar, kendi ülkelerinde ölümün kol gezdiği ve Anadolu'nun kucak açtığı ilk insanlar mı sanki? Unuttuk mu? 20'nci yüzyılın son döneminde yüzbinlerce Bulgaristanlı Türk'ün göçüne tanık olmadık mı? Ya da Saddam'ın zehirli gazlarından kaçıp Anadolu'ya sığınan Iraklı Kürtleri hatırlamıyor muyuz? Humeyni rejimi geldiğinde milyonlarca İranlının, ülkelerinden kaçmak durumuna düştüklerini görmemiş miydik? 1923-39 arasında Yugoslavya'dan Türkiye'ye 120 bin kişi sığınmıştı. İkinci göç dalgası da 1952-67 arasında yaşandı. Kosova'dan Makedonya'dan, Bosna'dan gelenlerin sayıları 200 bine yakındı. Ya Kırım Tatarları? Kemal Karpat'a göre, 1783-1922 arasında Osmanlı topraklarına göç eden Kafkasyalı ve Kırımlı insanların sayısı 1 milyon 800 bin civarındadır. Daha sonra da 1940'ların sonunda Stalin'in sürgününden kaçan Tatarlar geldi.