Bu özdeyişi duymuşsunuzdur... "Bir ülkede mahkemelerin var
olması adaletin de var olduğunu kanıtlamaz. Mahkemeler adalete şans
tanırlar." Aynı bakış açısının "Demokrasi" için de geçerli olduğunu
söylemek mümkün değil mi?
- Bir ülkede demokrasinin var olması o ülkedeki tüm siyasetçilerin
demokrasiye inandıkları anlamına gelmez. Demokrasi onların da
akıllarını başlarına toplamaları için şans tanır...
İçinde bulunduğumuz siyasi tablodaki kural dışılıklar sizi de
rahatsız etmiyor mu?
Kural dışı oluşumlar
Acaba hangi demokratik modelde kendisini "Dini cemaat" olarak
sunan bir örgüt, devleti ele geçirmek için içeride ve dışarıda
pervasızca eylemler koyabilir?
Ya da hangi demokraside meşru bir siyasi parti, silahlı bir
terör örgütüne sırtını dayayarak, bir bölgedeki seçmenleri tehdit
edebilir?
Yakın siyasi geçmişimizde vurucu gücü "Derin Devlet" olan ve
"Vesayetçi Demokrasi" şeklinde nitelediğimiz sistemin varlığı da,
demokrasimizin kural dışılıkları arasındaydı.
"Devlet"e dönüşür
Süleyman Demirel yıllar önce Yavuz Donat'la yaptığı bir söyleşide,
12 Eylül 1980'de yaşadıklarını anlatırken, "Derin Devlet"in bir
anda nasıl "Devlet"e dönüştüğünü şöyle anlatmıştı:
- O gece... Saat 03.59'du... Televizyondan ilk beyanname okundu:
Aziz Türk Milleti... Artık o dakika itibariyle Derin Devlet olayı
yok... İdareye el koyup, devlet oldu.
Artık çok tehlikeli
Görünen o ki, demokrasimizdeki bu gariplik veya kural dışılık artık
gündemde değil. Derin Devlet içindeki bir cunta gece yarısı devlet
olmaya cüret ettiği takdirde, ülkenin ne tür felaketlere
sürüklenebileceğini görme özürlüler bile görüyor... Böyle bir şeye
teşebbüs edenler, sadece Türkiye'yi Batı demokrasilerinden
kopartıp, Amerikan militarizminin bir uzantısı konumunda
Ortadoğu'ya sıkıştırmakla kalmazlar.
Demokrasi ve uzlaşmadan yoksun bırakılmış bir Türkiye'de, birlik ve
bütünlük kavramları da farklı boyutlarda tartışılmaya başlanır. Ne
siyasi, ne sosyal, ne de ekonomik istikrar kalır.