Dış politikada olayları derinine inceledikçe durumun
karmaşıklığı iyice açığa çıkıyor. Haberlere baktığınız zaman kimler
dost kimler düşman, kimler barışçı kimler savaşçı diye bir yargıya
varmanız imkânsız.
Mesela, ABD diye bir ülke var. İşi gücü vekâlet yoluyla dünyadaki
ulusları ve milletleri birbirine düşman etmek. ABD'ye kalsa Türkiye
bugün Yunanistan'la savaşmalı. Ya da Suriye topraklarının Türkiye
sınırında asla bizimle dost milletler olmamalı.
Bir yandan da o kadar güçlü zannettiğimiz ABD'yi çok yakın zamanda
Afganistan'da kaçarken gördük. Ya da işgal ettiği Vietnam'da
arkasında 42 bin ABD askerini bırakarak çekilirken gördük. Bu ABD
yönetimi, "Saddam yönetiminin kitle imha silahı
varmış" diye bir yalan uydurup 1.5 milyon Iraklıyı öldürürken
kendileri de 10 binlerce asker kaybetti ve en ufak bir vicdan azabı
çekmedi.
Sonuçta kimin dost kimin düşman olduğu veya kimin iyi kimin kötü
olduğu asla anlaşılmıyor. Çin mi süper devlet, Rusya mı yoksa
Hindistan mı? Rusya mı dostumuz, ABD mi? Kolaysa karar verin.
Türkiye de bu kargaşa içinde kendine "barış
yolu" üretmeye çalışıyor. Ama böyle bir dünyada işi zor.
KILIÇDAROĞLU'NA PKK SEMPATİZANI BAŞDANIŞMAN
Cumhurbaşkanı adayı olmak için yanıp tutuşan CHP
Lideri Kılıçdaroğlu aynı anda tüm tuşlara basarak
kendisine destek bulmaya çalışıyor. FETÖ'nün desteğini almak için
15 Temmuz'da Fetullahçı hainler tarafından bombalanan Gazi Meclis'e
dil uzatan Kılıçdaroğlu'ndan şimdi yeni bir hamle geldi.
Sosyal medya üzerinden PKK'ya tam destek veren eski Şırnak Baro
Başkanı Nuşirevan Elçi, Kılıçdaroğlu'nun başdanışmanı
oldu.
IMF'nin adamı Rifkin'e ekonomiyi, HDP hayranı Foggo'ya
sosyal meseleleri, Atatürk düşmanı Acemoğlu'na siyasi konuları
emanet eden Kılıçdaroğlu'nun son olarak PKK
hayranı Elçi'yi başdanışman ataması CHP'nin geleneksel
seçmenini çok şaşırttı.
Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olabilmek için birçok
çılgınlıklar deneyebileceğini tahmin edebiliyordum. Ama açıkçası bu
kadar ileri gideceğini beklemiyordum.