Özellikle siyasetçiler, egolarını şişiren kadrolara bağımlı
yaşarlar. Söz konusu kadrolar seçim kaybetmiş siyasetçileri "Bu
millet sizin büyüklüğünüzü anlamadı" diye uyutmazlar mı? Eğer bu
ego şişirme eyleminde ölçü kaçırılırsa siyasetçi de, partisi de
seçim barajının suları altında kalıp, yokluğa kavuşurlar.
Japon modeli
Ego pompalamayı ulusal bir siyaset olarak benimseyen toplumlar da
vardır. Örneğin Japon şirketleri bilinçli ve organize biçimde
çalışanlarına ego pompalarlar. Kendi ülkesi dışındayken görkemli
ofislerde görev yapan ünlü Japon markalarının yöneticisi, Tokyo'da
40-50 metrekarelik apartman katlarında yaşar. Şirketteki bürosunda
ise, kafes kadar dar mekânda, binlerce kişi ile yan yana
çalışır.
Geyşa evinde...
Ancak bu Japon yöneticinin maaşı dışında, harcamaları şirket
tarafından ödenen kredi kartı vardır. Akşam işinden çıkınca bu
kredi kartı ile harcamalar yapacağı bir "Geyşa Evi"ne gider. Orada
alkollü içkileri yuvarlar ve seçtiği geyşa tarafından egosu
cilalanıp, pompalanır... Geyşa ona "Ne kadar yakışıklı, ne kadar
akıllısın. Şirketini de ülkeni de, çok çalışarak sen kurtarıyorsun"
doğrultusunda övgüler seslendirir. Bu övgülerle egosu şişen ve
aldığı alkolle kafası dumanlanan Japon yönetici ertesi sabah,
geyşanın bir gece önce söylediklerini hatırlayarak şirketine
erkenden gidip karınca gibi çalışır ve akşamın olmasını
bekler.
Ölçüyü kaçırmanın sonucu
Bu "Ego pompalama" operasyonlarını Japon militarist ulusalcıları
1930'lardan başlayarak kitlelere dönük biçimde yaptılar. Japonların
her ulustan üstün olduklarına, her savaşta her devleti
yeneceklerine, gerekirse kamikaze pilotu olup intihar etmenin vatan
görevi olduğuna Japon halkını inandırdılar... Sonuç, Japonya
üzerine atılan iki atom bombası ile "Kayıtsız şartsız teslim"
oldu.