Yeni Türkiye'deki siyasetin eskisinden en önemli farkı, Kürt
seçmenlerin partisi HDP'nin var olabilmesi ve "Kapatılmamak için"
değil "Barajı geçmek için" çaba harcaması değil midir?
Gerçi bu "Baraj" kavramı Türk siyaseti için oldum olası ağırlık
taşır. Örneğin Süleyman Demirel siyaset dünyasına "Barajlar Kralı"
unvanı ile girmemiş midir? Ve mesela Turgut Özal "Aşağı Fırat
Projesi"ndeki barajları ve Keban'ı ondan hızlı tamamlamaya
başlayınca, Demirel "GAP'ı gaptırmam" diyerek tepki göstermemiş
midir?
Mecazi ve siyasi baraj
"Mecazi ve Siyasi Baraj"ın altında kalmak da bilmediğimiz bir durum
değil. Bir seçimden birinci parti olarak çıkan Bülent Ecevit'in
DSP'sinin ertesi seçimde barajın altında kalmasına sade biz değil,
dış dünya da şaşırmıştı. O sırada Türkiye'yi ziyaret eden İngiliz
İşçi Partisi'nden bir milletvekilinin "Ecevit bir seks skandalına
mı karıştı ki, bir seçimde iktidar olup ertesi seçimde baraj
altında kaldı" diye sorduğunu hatırlarım.
Cumhuriyeti kuran ve hiçbir seçim kazanmadan hep iktidara hâkim
olan CHP ve Özal reformları ile Yeni Türkiye'nin yolunu açan ANAP
da "Baraj altında kalmak" denilen ve her siyasi parti için
yaşanması ihtimali bulunan o dersi almadılar mı?