Değerli düşünce ve bilim adamı Şükrü Hanioğlu 2013'te Sabah'ta
yayınlanan makalesinde "Ortadoğu'nun trajedisi"ne neşter atarken,
hem uluslararası hem de iç siyasete egemen olan çifte standardı
şöyle özetlemişti:
"- Sömürge ve manda rejimleri sona erdiğinde ise bırakılan miras
'tek adam' rejimlerinin önünü açtı. Bunların Batı ile iyi
geçinenlerine 'lider', onunla çatışanlarına 'diktatör' dendi.
Neticede Batı'nın bölgeye on dokuzuncu asırda başlayan müdahalesi,
doğal olmayan sınırlar, bunlar içinde kâğıt üzerinde var olan
milletler ve onları bir arada tutabilecek tek güç olarak görülen
diktatörler yarattı."
Seçilmişlik teferruat
Bu teşhis o kadar doğru ki... Örneğin şu anda Amerikan medyası
açısından Filipinler'in halk oyu ile seçilen Cumhurbaşkanı Duterte
bir "Diktatör"dür... Çünkü Duterte "Biz Amerika'nın köpeği
olmayacağız" demiştir.
Gerçekten seçilmiş olmak ya da darbe ile işbaşına gelmiş olmak,
"Patron Devlet" için fazla fark etmiyor. Örneğin Franco'nun
İspanya'sı da NATO'da değil miydi? Bizim 27 Mayıs darbesini
yapanların ilk açıklaması "NATO'ya, CENTO'ya bağlıyız" şeklinde
değil miydi?
"Dünya Düzeni"nin temel değerini oluşturan bu çifte standardı
bildiğiniz takdirde, ülkeniz hakkında Batı medyasında yer alan
yayınlara öfkelenmezsiniz.
Onlar ne diyor?