CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile beraberindekilerin
İstanbul'a doğru yürüyüşleri devam ederken, bir İsveç hikâyesini
hatırladım.
Prensip sahibi İsveçli baba yanına oğlunu alır ve birlikte iki
saatlik yürüyüşe çıkarlarmış. Böylece her pazar yemek çantalarını
sırtlarlarmış. İki saat yürüdükten sonra da kent dışındaki kırlarda
piknik yaparlarmış.
Yağmur yağınca
O pazar da çantalarını sırtlanıp yola çıkacakken yağmur başlamış.
Prensip sahibi baba oğluna "Bu yağmurda dışarıda yürüyemeyiz. Bunun
yerine yemek masasının etrafında iki saat yürüyerek döneceğiz ve
sonra masaya oturup yemeğimizi yiyeceğiz. Yemeğimizi yedikten sonra
da iki saat daha masanın etrafında dönersek, her pazar yaptığımız
yürüyüşü aksatmamış oluruz" demiş.
Evin içinde yürüyüş
Öyle de yapmışlar ve çantalarını sırtlanıp iki saat masanın
çevresinde döndükten sonra yemeklerini masanın üzerine açmışlar.
Tam yemeğe başlayacakken baba oğluna "Bana tuzu ver" demiş. Çocuk
tuzluğu çantalarına koymayı unuttuğu için, mutfaktan getirip vermiş
babasına. Baba buna çok sinirlenmiş, "Ceza olarak iki saat masanın
çevresinde dön ve eve git. Tuzluğu al, sonra iki saat dönüp tuzluğu
bana ver", demiş.
Çocuk bunu yapmış. Hava kararırken de babasına dönmüş..."Baba ben
çok yoruldum, geceyi burada geçirelim" demiş. Böylece o gece orada
kalmışlar.
Her şeye tepki
Diyorum ki Kemal Kılıçdaroğlu'na ve ona destek veren FETÖ ya da PKK
sempatizanlarını anlamaya çalışmak kolay olmasa da, gereklidir.
Türkiye'nin geleceğine dönük ufuk açmaları imkânsız olan
kadroların, her şeye tepki göstermeleri çok doğal değil midir?