"Yazılı hafıza" toplumlar için de, devletler için de, şirketler için de vazgeçilmez önemdedir. Yazılı hafızası olmayan kesimler geçen hafta olup bitenlere "uzak tarih"te olmuşlar gibi bakarlar... Bunlar anlamsız ezberleri kuşaklar boyu tekrarlarlar. Vizyonsuz siyasetçileri "lider" olarak sunarlar.
Bırakalım 20'nci yüzyılda yaşadıklarımızı... Bir başbakanı idam ettiğimizi, demokrasinin askeri darbelerle kesilmesini, sorunlara çözüm üretmek yerine bunları "krizler stoku"na atmayı alışkanlık haline getirdiğimizi falan bir yana bırakalım... "geri kalmışlık" sanki kaderimiz gibi algılanmıyor muydu? Şu 21'inci yüzyılda neler yaşamadık ki...
Bunları da yaşadık
Bu yüzyılda bir cemaatin adliyede ve emniyette örgütlenip devlete el koyma denemesine tanık olmadık mı? Cumhuriyetin ilk döneminde yok sayılan "Kürt realitesi"ni "açılım süreci"ne taşıyan siyasetin ve dolayısıyla devletin, içeriden ve dışarıdan nasıl ihanete uğradıklarını görmedik mi? Seçilip TBMM'ye giren siyasi partilerin Ankara yerine Kandil'e hizmet etmeyi yeğ tuttuklarınan tanık olmadık mı?
Derin hafıza
Bunlar hiç olmamış ya da uzak tarihte yaşanılmışlar gibi davranıp, ezberlerle ve kavga söylemleri ile yola devam etmek de belki mümkündür. Ama burada unutulmaması gereken bir başka gerçek daha var. Toplumun yazılı hafızası olmasa bile "sessiz çoğunluk" denilen ve ülkenin büyük aklını temsil eden kitlelerin yazılı olmayan "derin hafızası" olup bitenleri hiç unutmaz...