Bu hafta bir bütünden ziyade haftanın notlarının bir dökümünü yapmak istiyorum. Birbiri ile bağlantılı üç konu daha ağır bastı, onlara kısaca değinelim. Bu haftanın dökümü:
EĞİTMEDEN ÖĞÜT
Çoğu zaman hepimizin içinden geçer ama bir türlü yer etmez duygular, düşünceler vardır. Onlardan biri, belki de en önemlisi eğitim olduğu kanaatindeyim. Her sınav sistemi değişimi ile tartışmaları ve bunun gibi atraksiyonların popülaritesi politikacılara haz verebilir ancak benim için üzüntü verici hatta kaygılandırıcı oluyor. Çünkü her bir değişimde bir jenerasyonun, bir dönemin daha istikbali kayboluyor ve haliyle kayıp kuşaklara bir yenisi ekleniyor.
Keşke kelimesini kullanmayı sevmem ancak kullanmak zorundayım. Keşke, ülkenin en saygın mesleği öğretmenlik olsa! En prestijli ve en gözde fakültesi öğretmen okulları olsa ancak her önüne gelen de öğretmen yapılmasa. Bu eğitimi alacakların birçok açıdan meziyetleri ve donanımları yerli yerinde olsa! Çünkü eğer bir ülkenin gelişmesi, istikbali ve iddiası olacaksa o nesilleri yetiştirecek, onlara izleri gösterecek kişilerin o ülkenin en yetkin insanları olması gerekir.
Bugün karın doyurmayan, bir yola da çıkarmayan ucuzluktan edinilmiş gibi diploma dağıtılan bir ortamda bunlar ham hayal gibi duruyorsa da, insan neden olmasın ümidini de yitirmek istemiyor. Çocuğu tanımayan, genci anlamayan, emek etmeyen, fedakârlık nedir bilmeyen ve bordroları ile ders saatleri arasına sıkışmış, faturalar ile ideolojik kalıplar arasında bocalayan bir zümreden ancak birbirini sevmeyen, tahammülsüz; dinlemeyi, anlamayı bilmeyen ve ortak duyguları düşünceleri olmayan bir birine yabancı, düşman nesiller hâsıl olur. 3. Sayfalara değil, manşetlere bakmak bile manzarayı açığa çıkartıyor. Eğitmeyen öğüten sistemler geçidinde önce öğretenler sonra öğretilenler öğütülüyor.
GÖNÜL
Gönül neresidir. Nereye denk düşer? Bunu en çok gencin gözüne bakanların ayna karşısında kendisine sorması ve bunu en önemli meselesi haline getirmesi gerekiyor. Zaman geçiyor, dünya dönüyor her gelen sırasını savıyor. Bu döngü içinde genci, istikbali ham bir hayalden çıkartıp an’a ulaştırmak için yola revan olanların biraz daha gayret etmesi gerekmiyor mu? ‘Din yorgunuymuş’ gençler; ‘deizm’e, ‘ateizm’e düşüyorlarmış. Araştırmalar, istatistikler öyle diyormuş. Ama kimse genç ne diyor diye sormuyor. Ne istiyor, nerede duruyor, nereye başlarını koyuyorlar, hangi çeşmede serinliyorlar bilinmiyor.