İnsan hatırladıkça ve dikkatli bir şekilde baktıkça kendine ait köşeleri fark ediyor. Bunun için bir resim, bir şiir, bir şarkı ya da herhangi bir obje yeterli oluyor. Bazen de yenileri unuturken eskileri derinden, dip bir yerden hafıza bulup çıkarıp koyuyor önüne. En çok da bu hatırlamalar insanı sarsıyor, derin düşüncelerin içine bırakıyor. Bir de ne kadar az konuşuluyorsa, insanın hafızası o kadar berrak ve net oluyor. Çürütmeyince hayata, insana dair olup biteni ya da daha basit ifade edecek olursak dilinin altına başka insanların etlerini yığmayınca zihninde, içinde daha berrak bir noktaya erişiyor. Böylelikle insanın ruhu çok fazla inceliyor. Başka insanları zihninde, gönlünde taşımayınca bir nebze de olsa bir serinliğe ve selamete erişiyor insan…
Bu aralar olur olmaz göçüp giden insanların hatıraları çıkıyor karşıma, bunda belki de artık sayamayacak kadar çoğalan akların da etkisi vardır bir ölçüde ama daha çok mevcut sakinliğin-ıraklığın etkisinin olduğunu düşünüyorum. İmam müşfik bir baba edasıyla çıktığı hutbede ses tonunu giderek artırıyor. Elinde küçücük bir not kâğıdı üzerinde birkaç kelime yazıyor ama hutbe sanki bir hayat bilgisi öğretisine dönüşüyor. Bir altın vereceğim size diyor. Ciltlerce kitaptan, kariyerden, servetten daha kıymetli bir altın… Ve yavaş yavaş giriyor konuya. Sadece kelimeleri hatırlamak için ara ara baktığı kâğıttan hadisi naklediyor. “ Beş şey gelmeden, beş şeyin kıymetini bilin! 1- Yaşlılık gelmeden önce gençliğin, 2- Fakirlik gelmeden önce zenginliğin, 3- Hastalık gelmeden önce sıhhatin, 4- Meşgûliyet gelmeden önce boş vaktin, 5-Ölüm gelmeden önce dünya hayatının.”
Belki en çok gençliğin üzerinde duruyor. Hem de geçip giden bir baharın arkasına serenat yapar gibi. Nedense daha önceleri beni es geçen bu madde şimdi bende de derin bir kayıp hissine neden oluyor. Bende de mevsim değişiyor, ne kadar görmezden gelirsem geleyim bu böyle. İnsan bu durumu yavaş yavaş kabulleniyor. Sonra diğer maddelerin üzerinde incelte incelte yürüyor. Ardından yürüyorum. Hangisi hakikat değil ki? Hepsi hakikati haykırıyor. Zaman daralıyor, öksürükler bir birini kovalıyor. Artık bitir, ikazları bunlar. İmam bitirip iniyor. Hepimiz ayrı noktalara savruluyoruz. Kim bilir bir esintiye yakalanmış gibi, hafif bir serinlik çarpıyor, günlük telaşenin içinde kaybediyoruz. Unutmaya meyilliyiz. Adımızda (İns) bu var. İnsan unutur! Unutuyoruz.