Platon “İnsanın en büyük hikmeti şehir kurma hikmetidir” der. Bu bağlamda da insanların çevresini şekillendirme meşgalesi, çabası da mimariyi doğurur. Bu sadece bir şematik çizim değil, bir yaşam biçimini bütün yönleri ile ortaya çıkran bir düşünme ürünüdür hatta sosyal bir varlıktır. Bu canlılık ne ile anlamlandırılıyorsa şehrin boyutu, yapısı, biçimi ve ruhu da ona göre şekillenir. Ondan dolayıdır ki İslam irfanında “taşa, toprağa hürmet” vardır. Bu bakımdan atılan her adımı bir mesuliyet bilinci ile atmak en önemli ilke olmuştur. Bu mesuliyeti gereği de yeryüzünü imar ile mükellef kılınmıştır. Ve yeryüzünü bir mücadele alanı olarak değil geçici bir yurt olarak mamur hale getirmek için gayret etmesi istenmiştir. Bu gayret ne tabiat ile ne de diğer mahlûkatla mücadele ile değil, kendi fıtri çerçevesi içerisinde olmuştur.