Kierkegaard “Neyi gördüğün nasıl baktığına bağlıdır” der. Kararımızı kaybettiğimiz günden beridir sadece kütle ve eder bakımından bir şeylere bakar olduk. Her baktığımızı, her gördüğümüzü akar getirecek bir mekanizmaya dönüştürmeyi kendimize mizaç olarak seçtik. Ancak o günden beri ne zenginleştik ne de geliştik lakin giderek çirkinleştik ve kötüleşmeye başladık. Önce kendimizi ardından da etrafımızı bozmaya başladık. Öyle ki bir yerin üzerine gözümüzü diktiğimizde onun ne olduğu ne anlam ifade ettiği ile ilgilenmeden direkt onu dönüştürmeyi başkalaştırmayı hatta yapay bir harikuladelik atfetmeyi bir meziyet belledik. Dolayısıyla gözün gördüğü ile ilgili önce mesafeleri kaybettik sonra da tabiat üzerinde var olan harikuladelikleri aritmetik cambazların ve üstün yetenekli hesaplamacıların elleri ile yağmaladık.
Bunda anlık olarak sabitlenen belleklerimizin, onları o kıvamda tutan teknolojik araç ve gerecin payı olduğu gibi eşya ile olan irfani bağın kaybolmasını da zikretmekte fayda var. Taşa toprağa hürmet eden bir irfandan, taş üstüne taş, toprak üstünde yeşil ağaç koymayan her yeri beton ile zift ile kapatan bir ileri evreye geçtik(!) Betonlar çoğaldıkça merhametimizi, hakkaniyetimizi daha da önemlisi gören gözümüzü kaybettik. Belki zihinsel olarak aletleri çoğalttık, yapıları büyüttük ancak tasavvurdan, tahayyülden koptuk. Hiç kimse yaşadığı yerden memnun değil, hep yeni yerler arzusu ile el değmemiş yerler arıyor ve bulduğunda da onu parselleyip özelliğini kaybettirerek eskiden kaçtığı ne varsa her şeyi oraya taşıyor. Bir müddet sonra orası da yaşanmaz hale geliyor. Çünkü gördüğünü bozan bir bakış ile modern hayat sürüyor.
Sonra insan, bütün bu bozulmaların içerisinden kendine erdem devşirmek için hayvanata ve tabiata karşı koruma, sahip çıkma misyonunu yükleniyor. Hem tabiatı değiştirip dönüştürüyor hem hayvan neslinin doğal seyrine müdahalede bulunuyor ve çıkıp hümanizmadan ve haklardan dem vuruyor. Modern zamanlarda merhametini, inceliğini kaybeden insanın yönünü, iştahını ne dini ne de dünyevi değerler ne de yasalar kısıtlayabiliyor. İnsan tabiata doğru yönelttiği bu çirkin bakışının birçok kez kendini hedef aldığını görse de bundan vazgeçemiyor. Çünkü bir kez bile olsa kendine doğru bakabilme iradesini kaybetmiştir. Doğal bir dünya dururken onu başkalaştırıp, güzelleştirme adına girişilen işlerin neticeleri maalesef pek de iyi çıkmıyor. Hâlbuki her şeyin hemen hemen ortak noktası iyi ve güzele yönelmektir. İyiliği ve güzelliği kaybettik.