İslam dünyası, son yıllarda tuhaf bir çaresizliğin ve suskunluğun girdabında çırpınmaya devam ediyor...
Ancak tek mesele, siyasallaşmış İslam'ın, toplumun inançları üzerinden rant elde etme çabası değil...
Kitleleri çaresizliğe iten asıl çıkmaz, inanç dünyasının karar mekanizmasında olan kurumların olaylara müdahale etmemesi ve İslam düşmanlarının bile zarar veremeyeceği bir tahribatın Müslümanlar üzerinde giderek daha çok yıkımlar yaratması...
Örneğin; Irak-İran Savaşı'nın hemen ardından başlayan ve Körfez Savaşı'yla birlikte taban kazanan militan dincilik, Orta Doğu'yu kana boğarak yeraltı kaynaklarının yağmalanmasına zemin yaratan Arap Baharı planı ile birlikte sahaya indi...
İşte o süreçte Müslümanlara İslam karşıtlarından daha fazla zarar verecek öylesine kanlı bir tahribat başladı ki, ölenin de öldürenin de tekbir getirdiği bir vahşet ortamında, ne yazık ki şeriat kurallarını dayattıklarını öne sürenler, yalnızca Müslümanları katlettiler...
Çünkü Irak'ta ve Libya'da El Kaide, Suriye'de IŞİD'le piyasaya çıkan dinci militancılık; Orta Doğu'yu bölerek doğalgaz ve petrol kaynaklarına el koymaya çalışan emperyalizmin kiralık tetikçileri olarak terör estirmişlerdi...