Çadır bezi ve direkleri kamyonun üzerine yüklendiğinde o küçük çocuk, hiçbir şeyin farkında değildi!.. Bir belirsizliğe mi gidiyordu, bir yaşam kavgasına mı?..
Annesinin, babasının, abisinin ve dört küçük kardeşinin yüzlerindeki o acı fotoğrafa dalıp gitti sürekli...
Yaz ortasında, bir yoksulluk rüzgârı yüzünü yalayıp geçerken, briket duvarların ardında yalnızlığa terk edilen gecekondusuna baktı o çocuk...
Bir sac ekmeğine sürülmüş domates salçasının biçare lezzetindeki günlerini anımsadı!..
Çaput bir döşekte, bir garip uykunun rüya arayan sabileri geldi kahverengi gözlerinin önüne...
Kurtlu sulara mahkûm yaşamları, bulgur aşına köle akşamları... Ve bir naylon torbada, okul yollarını arşınlarken parçalanmış kitaplarını düşündü durdu!..