Her ne kadar insanlığın doğuşuna ve medeniyetlerin ortaya çıkışına zemin hazırlasa da ve tarihin halen ayakta duruşuyla şanslı olsa da; zengin yeraltı kaynakları belki de son 100 yıldır Orta Doğu'ya hiç şans getirmedi...
Daha öncelerini bir tarafa bırakalım; 1980'deki Irak-İran Savaşı'ndan bu yana Orta Doğu'da ne silah sesi susuyor, ne barut kokusu dağılıyor, ne çatışma bitiyor ne de kan deryası duruyor...
Irak-İran savaşı sonrasında Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesi ile başlayan Körfez Savaşı, ABD'nin Irak'ı işgal etmesi, "Arap Baharı" tuzağı ile Orta Doğu'daki her ülkenin karıştırılması, Saddam'ın asılması, Libya'da iç savaş sonrası Muammer Kaddafi'nin linç edilmesi ve Suriye'de kışkırtılan 9 yıllık iç savaşın ardından kanlı coğrafyanın kangrenleşmiş acılarına nerdeyse her gün bir yenisinin eklenmesi kader değil...
Orta Doğu sadece huzurunu yitirmiş bir şanssızlığın ortasında değil, kan deryasında boğulan, tüm sosyo ekonomik çekiciliğini her geçen gün kaybeden ve yıkık- virane kentleriyle "kuş uçmaz- kervan geçmez" bir coğrafya olmaktan da öteye gidemiyor artık...
Petrol, doğalgaz ve diğer yeraltı kaynakları uğruna sürekli din savaşlarının kışkırtıldığı Orta Doğu'da gün geçmiyor ki yeni bir çatışma, yeni bir patlama ve yeni bir felaket ortaya çıkmasın...