Sararmış taşlarla yapılmış evin toprak damında, ilk kez gördüğü o masum canlı da kendisi gibi ürkekti!..
Bir ilkbahar sabahının çocuksu mağrurluğunda; ana kucağından fırlayıp dede ocağına girdiğinde, kuş seslerinin neşe saçan korosu, kalbindeki heyecanı doruğa çıkartmıştı...
Evet, üzerinde yırtık ve de yamalı bir pantolonla, ayağında parçalanmış bir cızlavet vardı ama, yüreği sıfır kilometreydi!..
O mazlum beden, yokluk içindeki küçük mutlulukları, göğsünde bir heyecan madalyası gibi taşımayı çok çabuk öğrenmişti...
Yaşam buydu işte onun coğrafyasında; suya hasret toprakta gül beslemek, umuda menzil biçmek!..
Polis endişesinin kaçakçılara köşe kapmaca oynattığı bir korku mabedinde, tanrının en güzel varlıklarından birinin tüm çarpıcılığıyla ürkek kaçışlar yapması çelişki değildi?..