Yokluğun olağan olduğuna, açlığın sıradanlığına, umudun sonsuzluktan doğduğuna inanırdık viraneye terk edilmiş gecekondularımızda...
Bizi kimsesizliğimize hapseden o eski zamanlarda, kendi halinde biçare ve sevecen yoksullardık hepimiz...
O garip mahallede, zamanı hapsetmiş eskinin içinde, "yeni nedir", iyi nedir, doğru nedir diye ararken çok ama çok yorulurduk...
Kötülüğü bağrında, merhameti yüreğinde saklayan sokaklarımızda; farkındaydık ki biz aslında külliyen unutulmuştuk!..
Çünkü "kaçakçı" damgasıyla unutulmuştuk...
Yoksulluk adına unutulmuştuk, çaresizlik ve "kötü"lük adına unutulmuştuk...