Sıcak, insan yüreğindeki insafla amansız bir savaşa girmişken güneşin o deli ışınları gölgeyi de dize getirmişti... Uzaklara baktığınızda, yeryüzüne hakim olmuş bir ateşin çevreyi tamamen cansız bıraktığını anlardınız...
Saklanmıştı her insan, ya betonarme gecekonduların kuytu köşelerine ya da eski taş evlerin kümbeti andıran eyvanlarına...
Çünkü insanın, suya ve oksijene olan gereksinimiyle yarışan bir olmazsa olmazı daha vardı; Gölge!..
Ama yoktu; yeşilliğinden tamamen soyulmuş bir bozkırın ortasında, ekmek sacına dönmüş damların yıkık dökük duvarlarına sığınmış serçeler gibi çaresizdi doğa!..
Çünkü yoktu gölge... Siz buna ünlü Arap tarihçisi İbn-i Cubair gibi "gölge ebediyen izne çıkmıştı" da diyebilirsiniz!..
Gölge izindeydi ama birkaç dut ağacı dışında tek bir bitki yığının olmadığı, yeşile hasret o mahallede çocuk yüreğinin sığınacağı yer yalnızca sokaklardı... Park, yeşil alan, oyuncak hak getire!..