Güneşin yeryüzüne ayna tuttuğu belalı anlarda, kendinden bezmişçesine, adeta eğilerek yerlere yapışmıştı masum ağaç dalları...
Ve rengi solmuş biçare yapraklarda, yalnız kalmış kelebeklerin hüznü de vardı sanki...
Güneşin o isyan kokan kelepçesinin; zamanı, terk edilmiş kalelerin burçları gibi teslim aldığı anlara hapsolmuştu yaşam!..
Boşvermişlik, yalnızlık, sessizlik, bıkkınlık ve sanki bir an önce geceyi arayan telaşlar vardı nefes alınan her anda!..
Çünkü gökyüzünde berrak, parlak ve hançeri ışığıyla rest çeken bir manzara olsa da, insanın nefesini kesen sıcaklar yaşamla ilgili ne varsa, adeta ertelenmiş hapisliklere dönüştürmüştü...
Bir kayaya oyulmuş güneş saatinin ebediyyen durmasından farksızdı, kalplerin isyan ettiği her an!..