Orada... Yani Urfa'nın "Kötüler Mahallesi"nde, uçsuz bucaksız kayalıkların ortasında birer Şark Çıbanı gibi duran antik mağaralar, briketten evlerimizle akraba gibiydi...
Yokluğun olağan olduğuna, açlığın sıradanlığına, umudun sonsuzluktan doğduğuna inanırdık viraneye terk edilmiş gecekondularımızda...
Bizi, kimsesizliğimize hapseden o eski zamanlarda, kendi halinde biçare ve sevecen yoksullardık hepimiz...
O garip mahallede, zamanı hapsetmiş eskinin içinde, "yeni nedir", iyi nedir, doğru nedir diye ararken çok ama çok yorulurduk...
Kötülüğü bağrında, merhameti yüreğinde saklayan sokaklarımızda; farkındaydık ki, biz aslında külliyen unutulmuştuk!..
Çünkü "kaçakçı" damgasıyla unutulmuştuk... Yoksulluk adına unutulmuştuk, çaresizlik ve "kötü"lük adına unutulmuştuk...