Yaşama, umuda doğru kaçarken arkada bırakılan hazin manzara aslında hiç değişmiyor; mazlumların isyanları, bitmeyen bombalar, susmayan kurşunlar ve her zamanki gibi dinmeyen çığlıklar...
Akbabaların havada ölüm aradığı, çöllerin ve dağların minik bedenlere mezar olduğu topraklarda zulüm yaz-kış demeden ne yazık ki eksilmiyor...
Kaç yaz geçti kanlı işgalin "bahar" diye yutturulan tiyatrosunun üzerinden?.. Kaç çocuğun gözyaşları düştü çıplak tenlerinden damlayan kanlı terlerinin üzerine?..
Onların; yani, sınır boylarımızda kargaşa yaşayanların, özellikle de masumların yaşadığı vahşetin görüntüleri birbirine çok benziyor;
Uzakta kurşun sesleri, kamplarda feryatla ağlamak!.. Sütünde ölüm korkusu olan bebekler ve her zamanki gibi canlarından kopanlara siper olan zavallı ve çaresiz anneler...
Çok yaz geçti sınır telleri mayın kokan Suriye'nin üzerinden...