Adına "Ferhat" denilen o devasa araç, yıllar boyu toprağın derinliklerinde büyük bir gürültüyle çalıştı da, ne yazık ki kimse sesini bile duyamadı!.. Tıpkı "Şirin"e ulaşmak isteyen Ferhat gibi dağları delip durdu... Davul çalarcasına, halay çekercesine!..
Yerin yüz metre altındaydı ve bir köstebek gibi bıkmadan usanmadan, enerjisi tükenmeden toprağı eşeleyip duruyordu... Kaya demeden, taş demeden, mermer demeden...
Mezopotamya'nın bağrında yüzyıllardır birbirine hasret iki sevgiliyi birleştirme kavgasının belki de en cesur ve en pervasız unsuruydu o... Üstelik bir o kadar da ürkütücü!..
Bizler bir kova suya hasret yaşamlarımızda, bir kentin kaderini, bir ovanın insafına terketmeye hazırlanırken işte o "Ferhat", yüzbinlerce insandan habersiz, tüm enerjisini iki sevgilinin kavuşması için harcayıp duruyordu!..
Dünyanın belki de en coşkulu düğünü için yeraltında çırpınan o araç, teknoloji harikası bir tünel kazma makinasından başka bir şey değildi!..