Türkiye'de toplumun ayrışmadığı, kitlelerin birbirini
ötelemediği ve kamplaşmanın büyümediği bir alan kaldı mı
acaba?..
12 Eylül öncesinin Türk halkına miras bıraktığı bir kaos
manzarasıdır bu...
1980 darbesinin sonrasında toplumu zapturapt altına alan yasalar,
milyonlarca insanın anarşiden yakınmasıyla birleştiğinde, (kısa
süreli bir suskunluk olsa da) sonraları ortaya çıkan siyaset yapısı
keskin sağcılık ve solculuğu törpülemiş, bir kesimde dincilik,
başka bir kesimde ise laik duyarlılığı büyütmüştü...
AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte hem cumhuriyet kazanımlarının
sarsılması, hem de etnik bölücülüğün yayılması, kendini liberal
olarak pazarlayanların desteğiyle de, cumhuriyetin rövanşını
almaya çalışan bir gruplaşma yarattı...
Diğer taraftan da "milli olanlar ve olmayanlar" gibi, ülkenin
bekası üzerinden tartışılan bir bölünme ortaya çıktı...
İşte bu bölünme farklı ideolojik yapılardan kesimleri iki ayrı
grupta topladı;
Bir yanda Atatürk'e düşman gericiler, liboşlar, tarikatlar-
cemaatler ve bölücüler, diğer tarafta da "tek bayrak- tek vatan-
tek millet" düşüncesi üzerinde bir araya gelen, aralarında sağcı-
solcu- ulusalcı-milliyetçi hatta muhafazakar kesimlerin de
bulunduğu bir başka gruplaşma...
Peki; bu gruplaşma hangi sorunları ortaya çıkardı, başka ne tür
bölünmelere yol açtı ve toplumda son 40 yıldır giderilemeyen
kamplaşma ve ötekileştirmeyi nereye taşıdı?..
Başörtüsü, kadınlar, eylemler...
Türkiye'de bir dönem gruplaşmaların en sivri tepkilerinden biri de
türban üzerinden yoğunlaşmıştı...
Uzun protesto yürüyüşleri, köprüler üzerinde insan zincirleri,
üniversitelerin önünde eylemler, camilerde tekbir sesleriyle
yükselen protestolar ve siyasi partiler önündeki kargaşalar...
CHP; bizzat Kılıçdaroğlu'nun, "laiklik tehlikededir diyemem"
açıklamasının ardından kamuda türban iznini destekleyince, tesettür
tartışmaları ortadan kalktı ama bu taviz başka tehlikeleri de
büyüttü...
Çünkü adına...