Atatürk'ün rotasını çizdiği çağdaşlaşma hedefleri doğrultusunda ilerlemeye çalışan Türkiye, kendi özkaynaklarıyla büyümeyi amaçlarken 1946'dan itibaren, yani "Gazi"nin ölümünün üzerinden henüz 8 yıl geçmişken hedef tahtasına konuldu...Cumhuriyet'i rotasından çıkartma çabaları, tarikatlara taviz verilen ve "muasır medeniyet" hedefine hizmet eden Köy Enstitüleri'nin de yozlaştırılmaya başlandığı 1946-1960 yılları arasında hareketlendi...Emperyalizm de; bir yandan gericilik, bir yandan krallık hegemonyasıyla hep kaos üreten Orta Doğu'nun yanıbaşında, Türkiye gibi laik bir devleti bertaraf etme çabalarını 1960'lı yıllarda uygulamaya koydu...Herkes farkındadır; 1960'taki müdahale, 1970'lerdeki "anarşi" kargaşası ve 1980'deki askeri darbenin ardından bu ülke sosyo-ekonomik olarak bir türlü ayağa kalkamadı, politik kulvarda cumhuriyete bağlı organizasyonlarla ittifakları da oluşturamadı...Ve 16 Temmuz 2016'daki "FETÖ" kalkışması da gösterdi ki, devlet-siyaset ortaklığıyla gericiliğe verilen tavizler eninde sonunda kendisini yaratan ya da büyüten mekanizmayı da yutmaya başladı...Yani, AKP-cemaat ortaklığının siyaset-devlet cephesindeki egemenliğinin, kanlı bir bumerangın hedefi olması da bunun en yakın kanıtı...Peki; cumhuriyet 1946'dan itibaren kollarına dolanan kıskaçtan ve bunalım girdabından neden kurtulamıyor acaba?..