Gerçek ve yalan, gaflet ile ihanetin birbiriyle kavga ettiği, birbirini alt etmeye çabaladığı, ancak doğruların da adeta can çekişirken ayakta durmaya çalıştığı bir garip ülkede yaşıyoruz...
Doğrular ve karşıtları arasındaki mesafe devasa bir uçurumu andırırken, işte o uçurumun merkezinde ne yazık ki "gerçek" kendine nefes alacak bir yer arıyor, doğrular ise balçık üzerinde dik durarak direnmeye çalışıyor...
Çünkü enflasyon, zamlar, döviz dalgalanmaları, yolsuzluklar, sosyo-ekonomik buhranlar, Suriye meselesi, terör konusu, atanamadığı için intihar eden öğretmenler, (dün Diyarbakır'da, borçlarını ödeyemediği için canına kıyan bir öğretmen) ve son haftalarda olduğu gibi siyanürle intihar eden ailelerin dehşet verici öyküleri gündemi sarsarken, işte yalanlar o gerçeklerin üzerine taarruz ediyor...
Ve tabii ki böylesi bir ortamda toplumun uyutulması için olağanüstü bir çaba harcanıyor...
Siyasiler; gerçeklerin ağır- acı - sarsıcı ve yalan taarruzunun altında ezildiğini düşünüyor ama toplumun bilinçaltında yaratılan travma etkisini giderek daha fazla hissettiriyor...
Ve psikolojisi bozulan toplum, ya cinayete, ya hırsızlığa- soyguna itiliyor, ya da kendini intihara sürüklüyor...