Zaman yaşamın en büyük düşmanıdır aslında...
Geçmişin anılarını, mücadelesini ve tüm ömrün yaşananlarını bağrında tutsa da, hayatı bir değirmen gibi öğütendir zaman...
İnsanı bazen geçmişin acılarında, bazen geleceğin umutlarında tutsa da; bir ömrün tükenmesi açısından bazen durağan, bazen hızlı ve bazen de insafsızca yol alarak, nihayetinde ömrü tüketmeye devam ediyor zaman...
Dörtnala giden bir atın sırtında, takvim yapraklarını çiğneye çiğneye ve her nefes alışımızda geriye atılan saniyeleri eze eze, sanki gelecekte bir umut varmış gibi koşa koşa ve sonu belirsiz bir yolculukta, nefes nefese gide gide tüketiyor insanı zaman...
Yaşamı bazen mutluluğun, bazen hüznün, bazen acıların, bazen sevinçlerin ve bazen girdapların cenderesinde tutsa da, insanoğlu umudunu hiçbir zaman yitirmemek için uğraşırken, zamanı alt edebileceğini düşünür ama her zaman yenilmekten kurtulamaz zamana...
Çünkü nihayetinde gidilecek yolun sonu bellidir; yaşamı bazen bir tiyatro, bazen bir film şeridi, bazen kısa bir öykü ve bazen de göz açıp kapatıncaya kadar geçen süre olarak sayarsanız, yaşanmışlar açısından belirsiz bir andır ömür...